gemi

2900 yılı,

 

Yabancı bir uzay gemisi dünyaya yaklaşıyordu.

 

Uzay gemisinin içerisindeki içbükey dev ekranda mavi gezen dünya gittikçe büyüyordu.

 

Ekranda bizim bilmediğimiz bir dilde yazılar akıyor, bazı semboller belirip kayboluyor, değişik renklerde şekiller belirip kayboluyorlardı. Yalnızca bir tane kırmızı küçük daire, bir kalp atışı gibi büyüyüp küçülüyor, dünyanın üzerinde bir yeri işaret ediyor.

 

Uzaylılar yüz yıllar önce sinyali ilk aldıklarında anlamını hemen çözememişlerdi. Ancak gelişmiş bilgisayarlarındaki gelişmiş yapay zekaları sinyalin taşıdığı verileri sonunda çözdüğünde, bunun ölmekte olan bir uygarlığın yardım çığlığı olduğunu anladılar. Ancak bu yardım çığlığı uzaylıları ilgilendirmiyordu. Onları ilgilendiren; sinyalin yapısının milyonlarca yıl önce yaşamış olan kendi atalarının kullandığı tekniğe aşırı derecede benzemesiydi. Bu bilmeceyi çözmek için sinyalin kaynağına gelmeye karar vermişlerdi.

 

Bir süre sonra uzay gemisi dünyanın yörüngesine yerleşince durdu.

 

Geminin içerisinde on kişiden oluşan bir uzaylı mürettebatı vardı. Uzaylılar bir çeşit kıyafet içerisindeydiler. Vücutları bizimkilere benzemiyordu. Büyükçe pütürlü bir yuvarlaktan çıkan çeşitli boy ve kalınlıkta çok sayıda kolları vardı.Uzaylılar giydikleri kıyafetle tam anlamıyla bütünleşmişlerdi. Kıyafetlerinden çıkan ayrı kollarla gerektiğinde dış ortama müdahale edebiliyorlardı.

 

Geminin ortasında kaptan olduğu, giymiş olduğu farklı bir kıyafetten belli olan bir başka uzaylı, güneş sistemimizi gösteren üç boyutlu bir hologramın önünde duruyordu. Aynı kırmızı nokta bu hologramda dünyanın üzerinde yanıp sönüyordu.

 

Tayfa:

“Yörüngeye yerleşme işlemi...Algılayıcı sinyalin geldiği bölgeye kilitlendi.”

 

Kaptan:

“Yakınlaştır.”

 

Bunun üzerine görüntü, ekrandaki kırmızı noktanın dünya yüzeyinde bulunduğu bölgeye doğru hızlı bir şekilde yakınlaşmaya başladı. Bir ormanın içerisinde bir harabe belirinceye kadar ilerledi. Sonra durdu.

Ana gemi güneş sistemi dışında daha uzak bir bölgede bekliyordu.

 

Kaptan ana gemiye rapor vermeye başladı:

“Sinyalin geldiği gezegenin yörüngesine kilitlendik.”

 

Ana gemide dünya görevi ile ilgili çalışan ekibin yöneticisi raporu alıyordu.

“Alıyoruz...Raporu görüntülü ve sözlü olarak verin.”

 

Kaptan:

“Gezegenin yüzeyi tahmin ettiğimiz gibi büyük oranda suyla kaplı. Atmosferde, sularla kaplı bölümde ve kayalık bölümde yoğun bir canlı aktivitesi var. Kayalık bölgeler, kayalara tutunarak yaşayan başka bir canlı türü ile kaplı. Bu canlıların etrafında, üzerinde, içerisinde her yerde farklı canlılar var. Ayrıca tek hücreli canlı yoğunluğu da yüksek oranda.”

 

“Akıllı yaşama dair bir işaret gördünüz mü?”

 

“Gezegeni taramaya başlamadık..Sinyalin geldiği bölgede terk edilmiş eski bir yapı var ama aktif bir akıllı yaşam belirtisi yok henüz.”

 

“Sinyal bir tuzak olabilir. Üst seviye protokolü uygulayın.”

 

“Bu prosedüre göre özetle; tüm önlemlere rağmen yakalanma veya bulaşma olursa, bulundukları araçlar kendilerini içindekilerle birlikte  imha ediyorlar. Prosedürü uygulama emri verildiği andan itibaren araçlar belli bir sürede görevi tamamlayıp, görevi bitirme kodunu girmek zorundadır.”

 

“Tamam..Üst seviye protokolü uygulayacağız..”

 

Kaptan tayfalara seslenerek:

“İki tane kaşif hazırlayın.Sinyalin geldiği yapıyı içeriden ve dışarıdan inceleyelim. Üst seviye protokol uygulanacak.”

 

Bunun üzerine uzay gemisinin altından açılan dairesel boşluktan yaklaşık yarım metre çapında iki tane küçük küre şeklinde araç dışarı çıktı. Üzerilerinde mavi kırmızı sarı ışıklar vardı. Ayrıca yeşil renkli plazmaya benzer uçucu bir şey yayıyorlardı. Müthiş bir hızla dünyaya ilerlediler. Arkalarında plazmadan belli belirsiz iki iz kaldı. Ormana yönelerek harabeye vardılar. Bir tanesi harabenin etrafını dolaşmak için harekete devam ederken diğeri yerden on beş metre yukarıda askıda kalarak harabeye odaklandı.

 

“Kaşifler çeşitli amaçlar için tasarlanmış uçabilen robotlardı. Gemide çok sayıda farklı özellikte robot bulunuyordu. Kaşifler keşif amaçlı kullanılıyorlardı ve diğer robotlara göre daha hassas algılayıcılara sahiptiler. Belli bir alanın üç boyutlu görüntüsünü oluşturabilir, duvarların arkasını, yerin altını yada cisimlerin içlerinde ne olduğunu görebilir, maddelerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini tanımlayabilirlerdi. Ayrıca kendilerini savunabilecek şekilde basit silahlarla donatılmışlardı. Kaşiflere dokunmak yada yakalamak isteyen bir canlıya elektrik şokuna benzer bir tepki verebilir yada belli bir uzaklıktaki hedefe plazmaya benzeyen aşırı sıcak bir mermi ile ateş edebilirlerdi. Yaydıkları plazmaya benzeyen madde ile tek hücrelilerin içlerine nüfuz etmesine engel oluyorlar böylece gemiye döndüklerinde hastalık bulaşma riskini ortadan kaldırıyorlardı.”

 

Her kaşife bir tayfa bağlanmış, kaşiflerin aktardıkları görüntüleri seyrediyorlardı. Kaşiflerin kendi inisiyatifleri vardı. Kaşiflere bağlanmış olan tayfalar sadece izliyorlardı ancak gerektiğinde müdahale edebilirlerdi. Ayrıca tayfaların gördüğü görüntüleri farklı ekranlardan diğer mürettebat ta görüyordu.

 

Harabenin etrafını dolaşan kaşifin (Kaşif-1) aktardığı görüntü:

Sık ağaçların ve sarmaşıkların ele geçirmiş olduğu harabe neredeyse tamamen yıkılmış, binanın duvarında düz yüzeyler, çatlaklar ve nisbeten keskin hatlar göze çarpıyordu. Kaşif-1 iyice inceledikten sonra kendi inisiyatifi ile giriş olmadığına karar verdi. Daha sonra algılayıcısını duvarın içini gösterecek şekilde çalıştırdı. Bunun üzerine önce siyah bir zemin belirdi. Sonra siyah bir zemin üzerinde iç içe dikey ve yatay çizgiler belirmeye başladı. Gittikçe görüntü aydınlanmaya ve netleşmeye başladı.

 

Görüntüde, binanın içerisinde bazı yerlerde tavanın yıkılmış olduğu, ağaçların dallarının ve köklerinin odaları koridorları doldurduğu fark edildi hemen. Sanki bir animasyon izler gibi hızlıca harabeye dönmüş olan binanın yıkık odalarında, koridorlarında dolaştılar. Bazı odalarda ve koridorda bitkiler ve fare, tavşan gibi küçük boyutlu hayvanlar görülüyordu.

 

Sinyalin geldiği yer binanın tam ortasındaydı. Orada dikkat çekici bariz bir şey yoktu.Bunun üzerine Kaşif-1 görevi tamamlamak için komut beklemeye başladı.

 

Kaşif-2’nin aktardığı görüntü:

Kaşif-2 harabeye daha yüksek bir noktadan bakıyordu. Binayı genel olarak inceliyordu. Binaya ait üç boyutlu bir model oluşturmuştu. Bu modelde binanın toprağın altında kalan çok katlı bölümleri olduğu görülüyordu. Toprağın altındaki bölüm neredeyse yukarıda kalan bölümünün on katı kadardı. Sinyalin kaynağı toprağın altındaki bir bölümde yer alıyordu.

Uzaylılar binanın altına girmeye karar verdiler. Sinyale odaklanmışlardı. ama üst seviye protokolü için zaman yetmeyebilirdi.

 

Kaptan:

“Görevi tamamlamak için bitirme kodunu girin. Sonra dört tane daha kaşif gönderin. 2. Görevi tanımlayalım.”

 

Tayfalar işlemi bitirdikten sonra:

 

Tayfa:

“2. Görev tanımı nedir?..”

 

Kaptan:

“Yeni kaşifler binaya girsinler. Kaşif-1 ve Kaşif-2 dışarıda beklesinler. Diğer kaşifler binaya girdikten sonra Kaşif-3 dışındaki kaşifler yer altına insinler..Tekrar üst seviye protokolü uygulanacak.”

 

Bunun üzerine Uzay gemisinden yeni kaşifler dünyaya doğru yola çıktılar. Harabeye ulaştıklarında kaşiflerden birisi harabenin üzerinde dairesel bir bölgeyi aşırı dercede sıcak bir ışın ile eriterek lava dönüştürdü. Eriyen bölge içeri çökerek içeri bir giriş oluşmasını sağladı.

 

Kaşifler içeri girdikten sonra sinyalin olduğu bölüme ulaştılar. İçeride çatlaklardan yada küçük deliklerden girip yerleştiği muhtemel hayvanlar kaşifleri görünce kaçıştılar. Giriş oluşturmak için aynı işlem uygulandı. Sonra kaşiflerden üçü yer altındaki bölüme girdiler.

 

İçerisi zifiri karanlıktı. Kaşifler algılayıcıları ile etrafın renkli üç boyutlu bir modelini oluşturdular. Ortasında büyük bir boşluk olan yapının toprağın altındaki bölümleri sapasağlam duruyordu. Üç boyutlu modelde koridorlar, odalar, merdivenler, asansörler ve hatta odalardaki eşyalar net olarak seçilebiliyordu.

 

Kaşifler değişik yönlerden koridorlarda dolaşmaya başladılar. Sinyal en alt kattan geliyordu. Daha sonra kaşif-3’e sinyalin olduğu bölüme gitmesi komutu verildi. Diğerleri etrafı dolaşmaya devam edeceklerdi.

 

Kaşif-3 sinyalin olduğu bölüme geldiğinde, penceresi olmayan odada kalın metal bir kapının arkasında zayıf elektrik ile çalışan bir sistem olduğunu gördü. Sistem içeride çok sayıda irili ufaklı kabinlerde bulunan yarı canlı organizmaları hayatta tutuyordu. Kaşif-3 tüm bu bilgileri kapıyı açmadan elde edebilmişti. Kaşif-3, kapının ve duvarın içerisine yerleştirilmiş, kapıyı açıp kapatmaya yarayan zayıf elektrik ile çalışan mekanizmayı da görüyordu.

 

Kaşiflerin baktığı diğer bölümlerde herhangi bir canlı yaşam belirtisi yoktu. Sadece çok sayıda içleri küçük kutularla dolu dolaplar ve raflar vardı.Odada herhangi bir pencere yoktu.

 

İkinci görev, sinyalin geldiği bölümün kapısını açma işini kapsamıyordu. Kaptan ikinci görevi sonlandırarak kaşiflerin dönmesini istedi.

 

Daha sonra 3. Görev için uzaylılardan oluşan bir ekibin oraya gitmesine karar verildi. Bunun için dört tane savaşçı robot, dört tane de uzaylının harabeye girmesine karar verildi.

Uzaylılar ikinci ve daha büyükçe bir kıyafetin içine girdiler. Bu kıyafet dört ayaklıydı ve ahtapot gibi çeşitli yerlerinden yılan gibi esnek kollar çıkıyordu. Daha sonra kendilerini dünyaya götürecek bir araca yerleştiler.

 

Savaşçı robotlar kaşif robotlardan daha farklı bir görünüme sahiptiler. “X” kesitli gövdenin ortasına bir küre yerleştirilmiş gibiydiler. Siyah renkli kaplamalarında kızmızı parlak ışıklı şeritler vardı. Cama benzeyen siyah kaplamanın içerisinde zayıf mavi lacivert ışıklar düzensiz yanıp sönüyordu ve hareketli parçalar belli belirsiz fark ediliyordu.

 

Uzaylılar dört tane savaşçı robotla birlikte bindikleri araçla harabeye ulaştılar. Bindikleri araç havada olduğu halde altı açıldı ve uzaylılar teker teker dışarı çıktılar. İçine girmiş oldukları kıyafette bulunan bir özellik sayesinde havada askıda kalabiliyorlardı. Robotlardan ve uzaylılardan yayılan renkli plazma yüzünden yanıyormuş gibi görünüyorlardı. Daha sonra onları getiren uzay gemisi kendi kendine yükselerek yukarıda beklemeye başladı.

 

Savaşçı robotlardan birisi dışarıda beklerken diğerleri uzaylılarla birlikte harabenin üzerinde açılmış olan delikten içeri girdiler. Doğruca sinyalin geldiği bölüme indiler. Uzaylılar kapıyı zor kullanarak açabilirlerdi ama içerideki atmosfer koşullarını bilmek istiyorlardı. Direkt olarak kapının açılması dışarıdan giren yabancı maddelerin içerideki sisteme ve kendilerine zarar verme riski vardı.

 

Uzaylılar kıyafetlerinin içerisinde bir çeşit iç ekranlardan kendilerini çevreleyen ortam ve aynı zamanda içerideki ortam hakkında anlık bilgi alabiliyorlardı. Aynı ekran görüntüleri uzay gemisindeki mürettebat ta görüyordu.

 

Giysilerinin algılayıcıları tarafından elde edilen bilgiler içerisinin hava şartlarının dışarısından farklı olduğu yönündeydi ama yarı canlı durumda bulunan organizmaların içinde bulundukları kabinlerin tüm dış etkenlerden bu canlıları koruduğunu tespit ettiler. Dolayısıyla kapıyı açmakta bir sakınca yoktu.

 

Uzaylılar kapıyı açıp kapatmaya yarayan mekanizmayı çözmek için uğraşmayacaklardı. Uzaylılardan bir tanesi giysisinden çıkan kollardan bir tanesinden püskürttüğü aşırı sıcak bir plazma ile odanın kapısında girebilecekleri kadar bir delik açtı. İçeri önce robotlardan bir tanesi girdi, sonra ikincisi. Robotlardan giriş onayı gelince uzaylılar birer birer içeri girdiler. Robotlardan bir tanesi kapının dışında bekledi.

 

Kaptan;

“Tayfa, gördüklerini sesli olarak rapor et!” şeklide bir komut verdi.

 

Tayfa;

“Burası uzun bir koridor şeklinde yapılmış.Duvarlarda raflar var. Raflarda değişik boyutlarda, düşük enerji ile çalışan kabinler var. Kabinlerin içerisinde uyku halinde canlılar olduğu görülüyor. Yerlerde kutular var. Algılayıcımız kutuların içerisinde dondurulmuş canlılar veya canlı parçaları olduğunu gösteriyor. Duvarların içerisine düşük enerji ile çalışan elektron bazlı bir sistem yerleştirilmiş. Sistem duvarın içerisine yerleştirilmiş boruların içerisindeki sıvıların hareket etmesini sağlıyor.”

 

Uzaylılardan bir tanesi raflardan bir tane kabini kollarını uzatarak aldı. İçerisinde gözleri kapalı bir sıçan vardı. Pembe bir sıvı taşıyan küçük hortumlar sıçanın vücudunda yer alan insan yapımı giriş yerlerine bağlanmıştı.Diğer uzaylılar da değişik kabinleri almış inceliyorlardı.

 

Kaptan:

“Sinyalin geldiği bölgeye ilerleyin”

 

Uzay gemisinden gelen uyarı ile sinyalin geldiği bölüme yöneldiler. Sinyalin geldiği bölgede iki buçuk üç metre boyunda yatay kabinler vardı. Kabinlerin dayalı olduğu duvarda çok sayıda dijital gösterge, yanıp sönen ışıklar ve duvardaki bir sistemden çıkıp kabinlere giren çeşitli tip ve kalınlıkta hortumlar, kablolar vardı.

 

Uzaylılar kabinlerin yanında gelince üzerilerinin içini gösteren şeffaf plastik bir kapak ile kapalı olduklarını gördüler. içlerine bakınca içeride yatan insanları gördüler. Kadın ve erkekler gümüş renkli bir çeşit tulum içerisinde yüzleri görünecek şekilde kabinlerin içerisine yerleştirilmişlerdi.

 

Aynı görüntüleri uzay gemisindekiler de görüyorlardı.

 

Kaptan:

“Görüntüleri sesli olarak rapor et.”

 

Tayfa:

“Kabinlerin içerisinde daha büyük ve akıllı bir yaşam formu olduğunu tahmin ettiğimiz canlılar var. Bir çeşit kabuk içerisinde bulunuyorlar. Algılayıcılarımız bu canlıların dört tane kolu olduğu gösteriyor. (Uzaylılarda bacak bulunmuyor. Dolayısıyla bacak kavramı yok.). Gövdenin üst kısmında sinir sisteminin merkezi olduğunu tahmin ettiğimiz bir bölüm var. Buradan sinirler tüm vücuda yayılıyorlar. Aynı bölgenin ön tarafında görme organlarını seçebiliyoruz. Tanımlanamayan çok sayıda organ var. Duvarın içinden gelen bir sıvının yine duvarın içerisinde bulunan bir çeşit pompa ile canlının içerisinde dolaşması sağlanıyor. Daha ayrıntılı bilgi almak için bu canlıyı harekete geçirmek gerekiyor sanırım. Uyandırmak gerekebilir.”

 

Kaptan:

“Tehlikeli olabilir bir tanesini karantina odasına taşıyacağız. Orada kontrol edeceğiz. 3. Görevi sonlandırın.”

 

Tayfa:

“Kaptan, sinyalin neden gönderildiğini henüz tespit edemedik.”

 

“Belli ki bu canlılar bulunmak istiyorlardı. Ama bizim tarafımızdan olmadığı kesin. Ana gemiye rapor vereceğim. Karantina prosedürleri için onay almamız lazım.”

 

Tam bu sırada dışarıda bekleyen savaşçı robottan alarm sinyali geldi. Tüm uzaylılar harabenin dışında bekleyen savaşçı robottan gelen görüntüye döndüler.

 

13-14  yaşlarında bir erkek çocuğu, yarı çıplak bir şekilde elinde mızrağa benzer bir değnek ile şaşkınlıkla savaşçı robota bakıyordu.

 

Gemideki tayfalardan birisi:

“Kaptan bu kabinde yatan canlılara benziyor.!”

 

Çocuk esmer tenliydi, kirli ve uzun saçları vardı. Ayakları çıplaktı, boynunda ve bileklerinde takılar vardı. Robotun algılayıcıları çocuğun bütün organlarını da gösteriyordu. Uzaylılar, biraz önce merak ettikleri bir çok şeyin cevabını almışlardı. Ancak vücutları aynı olmasına karşın bu çocuğun neden daha ilkel bir yaşam biçiminde olduğunu merak ettiler.

 

Çocuk bir süre hiçbir şey yapmadan bekledi. Robot, yerden yaklaşık üç-üç buçuk metre yukarıda sabitlenmişti. Savaşçı robot çocuğun bir hamle yapmasını bekliyordu.

 

“Hangi uygarlığa ait olursa olsun tüm robotlar, hedef tanımlanmamış ve saldırı komutu verilmemişse, ilk hamleyi karşıdan beklerler. Karşıdakinin dost mu düşman mı olduğuna bu şekilde karar verirler.”

 

Bir süre sonra çocuk robota doğru yaklaştı ve elindeki mızrağını kaşife doğru uzatıp onu dürtmek istedi. Robot biraz daha yukarı ve geriye gitti. Çocuk biraz daha yaklaşarak tekrar mızrağını uzattı. Robot bu sefer çok uzaklaşmadan yer değiştirdi. Çocuk cesaretle atılarak mızrağını robota doğru savurdu. Robot ani bir hareketle yukarı kaçtı ve bu atak onun bu hareketi saldırı olarak yorumlamasına sebep oldu. Çocuğa ateş etmek için harekete geçeceği sırada gemidekiler ona engel oldular.

 

Robot, çocuğun ulaşamayacağı bir yükseklikte beklerken binanın içerisindekilere dışarı çıkmaları komutu verildi. İçerideki uzaylılar ve robotlar binanın dışına çıktıklarında çocuk yerden bulduğu bir taşı dışarıdaki robota atmaya hazırlanıyordu. Harabeden dışarı çıkan uzaylıları gören çocuk dehşet içerisinde kaldı ve birden çığlıklar atarak ormana doğru koşmaya başladı. Dışarıdaki robot ona kilitlenmiş bir şekilde onu takip etmeye başladı.

 

Çocuk bir yandan koşarken bir yandan da bizim dilimizde:

 

“Baba..babaa..” diye bağırıyordu.

 

Devam edebilir..