Köpek | Fantastik Hikaye

Bu hikayeyi 1999 yılında Sinop’ta öğrenciliğim sırasında yazmıştım.
Hikaye sıradan bir şekilde başlayıp olağan dışı bir şekilde bitiyor.
Umarım beğenirsiniz.

Caddede trafik akıp gidiyor, insanlar kaldırımlarda hayatın her zamanki ritminde hareket ediyorlardı. O ise ağır ağır yürürken bir yandan da yeni bir av bulmaya çalışıyordu. İşi kapkaç yapmaktı. Sabah erkenden şehrin en kalabalık mekanlarında gezerek çanta, cüzdan ne düşerse çalıp günlük parasını çıkarmaya çalışıyordu.

İşinde usta sayılırdı. Gerektiğinde çalacağı şeyi belli bir plana göre takip ederek en az riskle, hissettirmeden  çalabiliyordu. Gözüne kestirdiği avdan  iyi bir iş yapacağına inandığı durumlar dışında riske girmiyordu.

Son zamanlarda genellikle çanta çalıyordu ama uzun zamandır işler kesat gidiyordu.  Uzun zamandır iyi bir iş çıkaramamıştı.  Bazen öyle bir av düşüyordu ki  bir kaç ay çalışmasına gerek kalmıyordu.  Bazen de o sıralar olduğu gibi günlerce iyi bir iş çıkaramadığı olabiliyordu.

Uzun zamandır parasızdı ve beklemekten sıkılmıştı.  Bunun için  riske girerek en kestirme yoldan bir iş çıkarmaya karar verdi ve sağından solundan geçenleri yan bakışlarla süzmeye başladı. Önce karşıdan takım elbiseli bir adam yaklaştı.  Bu iyi giyimli adamın elinde siyah deri bir çanta vardı.  İçinde para olma ihtimali düşüktü, hedef cüzdan olmalıydı.

Adamla neredeyse burun buruna geleceklerdi ki birden karşıya geçmeye karar verdi.  Kararlı bir şekilde adamın arkasından gidecekti ama bu sefer de adam cebinden arabasını anahtarlarını çıkardı ve arabasına yöneldi.  Adamın pozisyonu bozulduğu için vazgeçti.

Tekrar caddeye baktığında iki orta yaşlı kadının kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu gördü. kendisinden tarafta duran kadın çantasını o taraftaki omuzuna atmıştı.  Beş altı  adım sonra yanında olacaklardı ve bir anlık sert bir çekmeden sonra ilk ara sokağa dalmalıydı.

Kadınlar çok yaklaşmışlardı, çok dikkatli bakmış olsa gerek, kendinden tarafta olan kadın ile bir anda göz göze geldiler.  Kapkaççı bu beklenmedik durum karşında şaşırdı ve ne yapacağını bilemediği için mahcup bir şekilde kadına gülümsedi.  Kadınlar ilgiden memnun bir şekilde gülerek  yanında geçip gittiler.

Kapkaççının canı sıkılmıştı.  Elini cebine sokup bir köşede durdu.  Yaptığı iş stresli bir işti. Tekrar işe girişmek için kendine birkaç dakika zaman ayırdı.  Bu arada da karşı kaldırımdaki insanları incelemeye başladı.  Bu sırada karşı marketten çıkan yaşlı bir kadın gözüne takıldı.  Yaşlı kadının ellerinde her biri en az 5 kiloluk dört beş  torba vardı.  Kadının onları taşımakta zorlandığı belli oluyordu. Kapkaççı şöyle bir kaba taslak inceleyince torbalarda en az 100 150 liralık malzeme olmalı diye düşündü. Yardım bahanesiyle üç büyük torbayı götürebilirdi belki.

Yaşlı kadının arkasına bir yılan gibi süzüldü.  Kadının ıkına ıkına  yürümesinden  bir hayli zorlandığı belli oluyordu.  Gülerek;

“ Teyzeciğim bu halin nedir?  Sana yardım edecek birini bulamadın mı?”  diye sordu.

Yaşlı kadın durup kendisine  selamsız ve gereksiz bir girişkenlikle  yaklaşan kapkaççıya baktı. Yaşlı kadının yuvarlak sevimli bir yüzü vardı ve tombul yanakları sıkıca bağlamış  olduğu  eşarbından taşmıştı. Kalın çerçeveli bir gözlüğü vardı. Şaşkın ve donuk bakışlarının gerisinde gizemli bir ışık içini bir tuhaf etti kapkaççının.

Yaşlı kadın kapkaççıya kısa bir süre baktıktan sonra  sıcak bir gülümseme ile karşılık verdi.

“Yavrum ne yapayım yalnız ve yaşlı bir ihtiyarım ben. Kendi İhtiyaçlarımı kendim hallediyorum.” dedi

Kapkaççının beklediği güzel bir cevaptı bu.

“ Tamam işte teyze ben yardım ederim sana.”

“ Çok teşekkür ederim yavrum ben hallederim sana zahmet olmasın.”

Kapkaççı yaşlı kadının ellerindeki torbalara uzandı ve torbaların tutulacak yerlerinden sıkıca kavradı. Almak için zorladı ama yaşlı kadın karşı koydu.

“Hayır yavrum teşekkür ederim.”

Adam yaşlı kadının yüzüne baktı. Gülümsemesi yapay bir hal almıştı. Yaşlı kadın torbaları bırakmamakta kararlı görünüyordu. Bir kez daha sorduktan sonra eğer yaşlı kadın yardımı kabul etmezse, birden torbalara asılıp ellerinden kopararak almayı ve sonra da hızlıca oradan uzaklaşmayı düşündü.

Bunu düşündüğü anda yaşlı kadın bir an durdu ve kapkaççıya donuk bir şekilde bakakaldı.

Kapkaççı:

“Teyze biz gençlerin görevlerinden bir tanesi de  bizi bu yaşımıza getiren büyüklerimize yaşlılıklarında yardımcı olmaktır. Hem de çok büyük sevabı var. “ dedi.

Kapkaççı yaşlı kadının cevabını beklerken kol kasları kasıldı. Yaşlı kadın gülümseyerek kapkaççıya baktı. O anda kapkaççı yaşlı kadının gözlerine bakarken tuhaf bir hisse kapıldı.

Yaşlı kadın:

“E hadi o zaman. Madem öyle diyorsun. Ama evim biraz uzakta ona göre. Yürüyerek gideceğiz.” dedi.

Kapkaççı heyecanla;

“Hiç önemli değil teyzeciğim.” diye karşılık verdi.

Kapkaççının tüm refleksleri hazırdı. Kasları kasılmış bir şekilde torbaları uzatan yaşlı kolların onları bırakmasını bekliyordu ki; birden yaşlı kadının parmaklarındaki kalın yüzükleri fark etti. Bu yeni durum kapkaççının konsantrasyonunu bir anda dağıttı. Yaşlı kadın torbaları kapkaççıya teslim ettiği anda kolları aşağıda inerken paltosunun altından bileklerindeki bileziklerin şıngırtısı kapkaççının adeta yerinde çakılıp kalmasına sebep oldu.

Kapkaççının yüzünü yılışık bir gülümseme aldı.Yaşlı kadın yardımdan memnun bir şekilde kapkaççıya gülümseyerek;

“Hadi yavrum gidelim” dedi.

Adam yaşlı kadınla birlikte yürümeye başladığında tenha bir yerde onları kadından nasıl alabileceğini hesaplamaya çalıştı. Bu hesap daha sonra kadının sahip olabileceği diğer altın ve değerli eşyalara doğru genişledi. Kadının yalnız yaşadığını söylediğini hatırlayarak yaşlı kadının evine kadar gitmeye karar verdi. Birlikte yaşlı kadının evine doğru yürümeye başladılar.

Yol gerçekten de çok uzundu ve kapkaççı yorulmuştu. Yaklaşık bir saat boyunca inişler çıkışlar, ara sokaklar, caddeler bitmek bilmemişti. Epeyce bir yol gittikten sonra evler iyice seyrekleşmeye başladı. Sık gecekondu evlerin arasında ilerleyen toprak bir yoldan neredeyse hiçbir evin olmadığı düz bir araziye çıktılar. İleride gözle görülür tek bir ev göze çarpıyordu. Yaşlı kadın onu oraya götürdüğünü belli eder bir şekilde dönüp genç adama gülümsedi.

Evin etrafını çevreleyen çitin kapısına geldiklerinde artık hava kararıyordu. Ev küçük bir kulübeydi ve epeyce geniş ağaçsız bir bahçesi vardı. Bahçede siyah bir köpek onları fark edince kuyruğunu sallayarak onlara havlamaya başladı.

Yaşlı kadın:

“İşte geldik” dedi ve böylece zorlu yolculuğun sona erdiğini kapkaççıya müjdeledi.

Köpek yaşlı kadının önünde seviniyor, dönüyor, şaklabanlıklar yapıyordu. Yaşlı kadına yalakalık yapmak için kendini paralıyordu. Sonra boynu eğik alttan mahcup bir şekilde bakarak kapkaççıya yaklaştı. Yaşlı kadın kararlı bir ses tonuyla ondan uzaklaştırdı köpeği. Kapkaççı, herhangi olumsuz bir durumda köpeği uzaklaştırmak için ufak bir bacak hareketinin yeterli olacağını düşündü.

Yaşlı kadın evin kapısını açıp kapkaççıyı içeri davet etti. Kulübenin ağır ahşap kapısı vardı ama açmak için hafifçe itmesi yeterli oldu. Kapkaççı yaşlı kadının yalnız yaşantısının sırrını çözmeye çalışırken bir yandan da içeride yapacakları ile ilgili planlar yapıyordu.

Hol karanlıktı. İçeri girer girmez yaşlı kadın ışıkları yaktı. Girişe hol boyunca ince uzun bir kilim döşenmişti. Yaşlı kadının evine girince bir düzen bir ferahlık duygusu kapladı kapkaççının içini. Ev güzel havalanmış gibiydi, temiz hava kokuyordu.

Yaşlı kadın kapkaççıya yol göstererek mutfağa götürdü. Yaşlı kadının isteğiyle torbaları beton mutfak tezgahının yanına bıraktı. Tezgahın hemen yanında eski bir buzdolabı vardı ve motoru horultuyla çalışıyordu. Yaşlı kadın kapkaççıya arkasındaki üzeri çiçek desenli bir örtüyle örtülü divanı göstererek oturmasını söyledi. Adam, divanla aynı kumaşla kaplı düğmelerinin sıkı sıkıya tuttuğu mindere sırtını yasladığında ne kadar yorulmuş olduğunu o zaman daha çok hissetti.

Yaşlı kadın küçük eski ocağa çaydanlığı koyarken kapkaççı mutfağı incelemeye başladı. Tezgahın üzerinde duvarda dört beş sıra halinde tahta raflarda bakır tabaklar ve tencereler vardı. Tezgahın solunda buzdolabına dayalı ekmek kutusu vardı. Tezgahın altını mavi çiçekli ince bir kumaş perde kapatıyordu.

Kapkaççının canı sıkılmıştı. Mutfakta hiç bir zenginlik belirtisi yoktu. Kadın buzdolabının kapısını açmış malzemeleri yerleştirmeye başlamıştı. Aynı sadelik ve ‘boşluk’ kadının buzdolabında da vardı. Daha sonra mutfak kapısına bakarak yaşlı kadının kollarındaki zenginliğin devamının evin hangi odasında olabileceğini düşündü. Bu arada yaşlı kadın malzemeleri alıp yerleştirirken kollarındaki bileziklerin şıngırtısı kapkaççıyı daha da heyecanlandırıyor, onlara bir an önce sahip olabilmek için sabırsızlandırıyordu. Ama hem daha fazlasına zorlanmadan sahip olabilmek hem de yorgunluktan dolayı biraz beklemek istiyordu.

Kapkaççı, evi soymayı planlarken bu işin bu kadar kolay olabileceğine şaşırdı. Yalnız başına yaşlı bir kadın. Etrafta hiç bir komşu yok. Yaşlı kadını öldürse hiç bir kanıt kalmayacaktı geriye.

Mutfak tezgahının önünde uğraşan yaşlı kadına bakınca kafasında biraz sonra onu nasıl öldüreceğiyle ilgili görüntüler geçti: Yaşlı kadının boğazını sıkıyordu. Yaşlı kadının gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibiydi. Etli gıdığı ellerinin üzerine birikmişti. Yaşlı kadın önce biraz kızarıyor sonra morarıyordu ve en sonunda da kendini bırakıyordu.

Kapkaççı bunları düşünürken korkuyla karışık zevk veren bir duygu hissetti. Tam bu sırada yaşlı kadın arkasına dönüp kapkaççıya gülümsedi.

“Çay birazdan hazır olur yavrum.” dedi ve işine devam etti.

“Benim gibi yaşlı bir kadının yalnız başına yaşaması çok zor oluyor yavrum. Hiç bir yakınım, akrabam, benimle ilgilenen kimse yok.” arkasına dönüp üzgün bir edayla;

“Hatta komşum bile yok.” dedi.

İşine devam ederken;

“Şimdi sen benim gibi yaşlı bir kadının nasıl olup ta böyle kuytu bir yerde tek başına yaşadığını, geçimini nasıl sağladığını merak ediyorsundur. “ dedi.

Adam hin bakışlarla etrafı süzerken gülümsedi ama bir şey söylemedi.

Yaşlı kadın devam etti;

“Ben dünyadaki en büyük hazineye sahibim yavrum.” dedi.

Yaşlı kadın, bu sözleri yorgun ve bitkin bir ses tonuyla söylemişti. Kapkaççının kafası karışmıştı. Kafasının içinde hazine kelimesinin çağrıştırdığı görüntüler geçiyordu. Hayalinde yaşlı kadın yatak odasında bir sandık dolusu altını sevinçle havaya saçıyordu. Tam bu sırada tezgahta işine devam eden yaşlı kadından hafifçe bir kikirdeme duyuldu. Kapkaççı yaşlı kadının saçmaladığını düşündü. Yaşlı kadının kaçık olması işine geliyordu. Alaycı bir şekilde;

“ Nasıl bir hazine bu teyze? Altın mı yani?”

“Hayır yavrum ondan daha değerli bir şey.”

“Nedir peki?”

Yaşlı kadın kapkaççıya dönerek gizemli bir edayla;

“Bilgi yavrucuğum, bilgi.”

Kapkaççı yaşlı kadının bu haline bakarken içinden;

“Evet bu kadın kaçık olabilir, o yüzden yalnız yaşıyor olabilir”  diye düşünürken aynı zamanda yılışık bir şekilde sırıtıyordu. Ama devam etti;

“Neyin bilgisi teyze?”

Yaşlı kadın işine dönerken;

“Yüz bin yılın bilgisi yavrum. Bu bilginin çok küçük bir bölümüyle bile pek çok şey yapabilir, bir çok yere gidebilir, pek çok şey elde edebilirsin.” diye cevap verdi.

Kapkaççı alaylı bir şekilde;

“Para da verir mi teyze?”

Yaşlı kadın başını sallayarak;

“Verir yavrum, verir” diye karşılık verdi.

“Ne kadar verir?”

“Ne kadar istersen yavrum.”

“Sana da veriyor mu teyze?”

“Tabi ki yavrum”

Kapkaççı yaşlı kadını ciddiye almamasına karşın yine de merak ediyordu.

“Böyle bir şeye inanmak çok zor teyze. Bana nasıl olduğunu gösterir misin?”

“Tabi ki yavrum. Birazdan işim biter. Beraber çay içerken gösteririm.”

Bu arada da yerleştirme işi bitmiş çaydanlık ta fokurdamaya başlamıştı. Dışarıda hava iyice kararmıştı. Kapkaççı geri dönüşü de düşünmeye başladı. Yaşlı kadın çayı demlemeye çalışırken kapkaççı neden beklediğini kendisine sordu. Aslında hemen üzerine atılıp işini bitirmeli ve altınları alarak oradan uzaklaşmalıydı. Ama üzerine biraz rehavet çökmüştü. Çayı içtikten sonra işini bitiririm diye düşündü. Nasıl olsa gelen giden yok diye düşündü.

Yaşlı kadın çayı demledikten sonra mutfaktan çıkıp içerideki odalardan birisine gitti ve küçük bir sandıkla geri geldi. Kapkaççı gördüğü şey karşısında kalbi duracak gibi oldu. Yaşlı kadının elindeki sandık çok ihtişamlı görünüyordu. Ahşap sandığın üzerinde derin oyulmuş karmaşık çok güzel işlemeler vardı ama en önemlisi köşelerinde ve bazı bölgelerinde altın olduğunu tahmin ettiği plakalar vardı. Sandık yaşlı kadının ellerinde ışıl ışıldı.

Yaşlı kadın gelip kapkaççının yanına oturdu. Sandığı ikisinin arasına koydu. Plakaların altın olduğu çok belliydi. İşlemeler derin oyulmuştu ve daha çok tuhaf görünümlü insan figürleri göze çarpıyordu.

Yaşlı kadın ve kapkaççı birlikte sandığı biraz incelediler. Kapkaççı altına dokunmak için dayanılmaz bir istek duyuyordu ama içindeki anlamsız bir korkudan dolayı eli bir türlü sandığa gitmiyordu.

Yaşlı kadın;

“Güzel değil mi yavrum?”

Kapkaççı hayretle yaşlı kadına baktı.

“Bakmak ister misin?” diye sordu yaşlı kadın.

Kapkaççı bunun üzerine yavaşça işlemelerin üzerinde elini gezdirmeye başladı. İşlemeler gerçekten müthiş bir işçilik ürünüydü. Figürleri oluşturan kenarlar daha başka küçük figürlerden, onlarda başka figürlerden oluşuyordu. Daha sonra eli altın plakalara gitti. Altın plakaların kenarları  kıvrımlıydı ve bütün olarak düzgün bir şekilleri yoktu. Plakaların üzerinde yalnız dokununca fark edilebilen küçük yazılar vardı. Hangi dilde olduğu belli değildi. Belli bir satır düzenine göre devam eden çentik ve kıvrımlar yazı olduğu fikrini uyandırıyordu.

Yaşlı kadın;

“Hadi sandığı aç yavrum” dedi sonra.

Kapkaççı sandığın yan tarafında bulunan altından tokayı kaldırıp sandığı açtı. İçinde bir kitap vardı. Kitabın kapağı da aynı sandık gibi çok gösterişliydi ve yine üzerinde bir çok figür ve işleme vardı.

Kapkaççı sandığın içinden kitabı tutup kaldırırken aynı zamanda onun kaç para edeceğini hesaplamaya başlamıştı artık. Kitabın üzerinde altın yaldızlar ışıl ışıldı. Kapkaççı kitabı elinde tutarken yaşlı kadın ona gülümseyerek bakıp;

“Elinde tuttuğunun şeyin farkında mısın?” diye sordu.

O anda kapkaççı yaşlı kadının gözlerindeki parıltıyı fark etti. Yaşlı kadının önceki söylediklerini unutmuştu ve elindeki değerli antikanın fiyatını hesaplamaya girişmişti. Yaşlı kadın için bu kitabın büyük bir manevi değeri olduğu ortadaydı. Yaşlı kadına bakarak;

“Neydi?.. Yüzyılın kitabı mıydı?” diye sordu.

“ Yüz bin yılın bilgisi yavrum.”

“ Evet evet ondan..”

Kapkaççı ellerini kitabın üzerinde gezdirirken belki milyonlarca dolar değerinde nadide bir esere dokunuyor olabileceğini düşünüp ürperdi. En kötü ihtimalle levhaları satarım diye düşündü.

“Nasıl oluyor teyze?..Nasıl oluyor da her istediğini gerçekleştiriyor bu kitap?” diye sordu alaycı bir şekilde.

“Okuyarak yavrum, içinde hepsi yazıyor.” diye cevap verdi.

Kapkaççı yavaşça kitabın kapağın araladı. İlk sayfa süslemeli ve bilmediği bir dilde yazılmış ve bir kaç kelimeden oluşmuş bir girişti. İkinci sayfayı çevirdiğinde asıl yazının çok küçük harflerle yazılmış olduğunu ve tek bir kelimesini dahi anlamadığını gördü. Başını kaldırıp yaşlı kadına baktığında yaşlı kadının gülümseyen yüzüyle karşılaştı.  Ama nedense yaşlı kadının gülümsemesi kapkaççının zihninde kikirdemeye dönüştü. Bu arada çay demlendikten sonra kaynayan suyun fokurdaması ile yaşlı kadın;

“Dur sana bir çay doldurayım” diyerek tezgaha yöneldi.

“Bu kitap çok değerli olmalı teyze.”

“Tabi yavrum. Sana söylemiştim.”

“Bu kitabı nereden aldın?”

“Bana büyükannemden kaldı. Ona da onun büyükannesinden”.

“Vay be!.. Gerçekten mi?”

“Tabi ki yavrum.”

“Peki bunun çalınmasından korkmuyor musun?”

“Hayır yavrum. Onun koruyucusu var.”

Kapkaççı birden irkildi;

“Kim o?”

“Sadık tabi ki..”

“Sadık kim?”

“Sadık benim köpeğim yavrum..” diye cevap verdi gülerek.

Kapkaççı bu cevap üzerine önce şaşırdı sonra rahatlladı. Yüzünde alaycı bir gülümseme, bir sevinç ifadesi oluştu. Yaşlı kadın bu sırada doldurmuş olduğu çayları bir tepsiyle kapkaççıya servis etmek için ona yaklaştı. Yaşlı kadın tüm sevimliliğiyle ona gülümsüyordu. Kapkaççı kitabı kenara bıraktı ve tepsideki çay bardağına uzandı. O anda kapkaççının yüzünde donuk bir ifade belirdi. Ani bir kararla çayı almaktan vaz geçti ve yaşlı kadının elindeki tepsiyi bir darbede elinden uçurdu. Tepsinin üzerindekiler sağa sola saçıldı. Yaşlı kadın daha neye uğradığını anlamadan kapkaççı üzerine atılıp boğazını yakaladı. İkisi birlikte tezgaha doğru sürüklendiler. Tezgaha yaslandıklarında kapkaççı yaşlı kadının boğazını tüm gücüyle sıkmaya başladı. Yaşlı kadının gözlüğü yerinden çıkmış ama düşmemiş, yatık bir şekilde burnunun üzerinde kalmıştı.

Kapkaççı yaşlı kadının boğazını sıkarken yaşlı kadının gıdığı düşündüğü gibi sıkıca kavramış olduğu elleri üzerine birikiyordu. Bu arada da yaşlı kadın kapkaççının bileklerini etkisiz bir şekilde kavramıştı. Kadının yüzü yavaş kızarmaya başladı.

Kapkaççı yaşlı kadının yüzündeki bu değişimi izlerken yaşlı kadının gözlerinin derinliklerine daldı bir an. Gözlerinin içerisinde, derinlerde bir yerde bambaşka bir şey vardı sanki. Sanki yaşlı kadının bedeninin içerisinde başka birisi oturmuş onun yaşlı kadına yaptıklarını izliyordu. Kapkaççı ilk defa birisini öldürüyordu. Bir katilin hisleri bu şekilde değişiyor belki diye düşündü.

Yaşlı kadının yüzündeki kırmızlık mora doğru değişti ve bir süre sonra yaşlı kadının elleri kapkaççının bileklerinden çözülerek iki yana düştü. Kapkaççı yaşlı kadının donuklaşan bakışlarına bakarken biraz daha tuttu onu. Yaşlı kadın iyice hareketsiz olduktan sonra onu yavaşça yere yatırdı ve ellerini gevşetti. Elini yaşlı kadının burnuna götürerek nefes alıp almadığını kontrol etti. Yaşlı kadının öldüğünden iyice emin olduktan sonra aceleyle üzerindeki takıları toplamaya başladı. Daha sonra içerideki odalara giderek oradan da bazı değerli eşyaları alıp mutfağa geri döndü. Sonra kitabı sandığa yerleştirip evden çıkmaya hazırlandı. Son bir kez yaşlı kadına baktı.

“Ne kadar da kolay oldu” diye düşündü.

Kulübenin kapısını açtı. Hava iyice kararmış akşam olmuştu. Ortalıkta insanlar olmadığından emin olunca dışarı çıktı. Bu sırada aklına birden köpek geldi. O da ortalıkta yoktu. Kendi kendine güldü. Yavaşça çit kapısını aralayıp aşağıda gecekondu mahallesinin içinden geçen sokağa doğru yürümeye başladı.

Akşamın erken saatleriydi hava serindi ve ortalıkta hiç kimse yoktu. Önce seyrek olarak dizilmiş olan evlerin arasından geçen sokaktan geçti. Sonra da daha sık evlerden oluşmuş olan daha aşağıdaki mahalleye ulaştı. Bu mahallenin ilk evlerinin önünden geçerken artık rahattı.

Evlerin bazıları tek katlı bazıları da iki katlıydılar. Bazlarının küçük bahçeleri vardı ve tuğla duvarlarla kaplıydılar. Az sayıda pencereden sızan sarı ışık sokağı aydınlatıyordu. Sokakta en ufak bir ses yoktu. Kendi adımlarından başka bir ses duyulmuyordu. Birden ileride sokağın bitimine yakın bir yerde bulunan çöp kutularının orada eşelenen bir köpeğin karıştırdığı torbanın sesi duyuldu. Kapkaççı bir elinde değerli takıları koyduğu torbayı tutarken diğer koluyla da sandığa sıkı sıkıya sarılmıştı.

Kapkaççı çöp kutularına doğru yaklaşırken köpek onu fark etti ve işini bırakıp kapkaççıya baktı. Bu siyah bir köpekti. Kapkaççı köpeğe doğru yaklaşmaya devam etti ama köpekte herhangi bir hareketlenme olmadı. Öylece kapkaççıya bakıyordu. Kapkaççı yaklaştıkça bu köpeğin yaşlı kadının köpeği olduğunu anladı. Köpekten  bir an için korktu ama sonra hemen kendini toparladı. İki tekme ile köpeği kovalayacağını düşündü. Dahası hiç bir güç bu altınları kendisinden alamazdı.

Köpeğe iyice yaklaşmıştı ki köpek yolun ortasına doğru hareket etti ve yolu kapattı. İşte o zaman kapkaççı yavaşladı ve dikkat kesildi. Kapkaççı bir iki adım daha köpeğe doğru yaklaşınca köpek yavaşça arka ayakları üzerinde dikildi. Kapkaççı şaşkınlıkla yerinde kaldı. Köpek az ilerisinde kara bir gölge gibi büyümeye başladı. Omuzları genişledi, kolları bacakları uzadı ve kafası neredeyse üç katına kadar büyüdü. Sonunda köpek, yaklaşık üç metre boyunda , köpek kafalı bir yaratığa dönüştü.

Kapkaççının kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarken dehşetle karşısındaki yaratığa bakakalmıştı. Köpek kalınlaşmış boynunu kaşırken kafasını delice sağa sola salladı. Daha sonra sanki içinden gelen bu kaşınma ve kafasını sallama isteğine karşı gelircesine, tahammülsüz bir şekilde kapkaççıya baktı.

Kapkaççının gözleri korkudan büyümüştü. Bir an yutkunduktan sonra kekeleyerek;

“Nesin sen böyle?.. Ne istiyorsun benden?” diye sordu.

Köpek bir yandan hırıltıya benzeyen seler çıkarak;

“ Ben bekçiyim.. Sen de bana ait bir şey var.” diye karşılık verdi.

Kapkaççı köpeğin neyi kastettiğini biliyordu. Titreyen elleri ile sandığı köpeğe uzattı.

“Al…Ne yapacaksın bana?..”

“ Onu yere bırak..” dedi köpek hırlayarak.

Kapkaççı gözlerini köpekten ayırmadan yere çöktü ve yavaşça sandığı yere bıraktı. Sonra aklına etraftaki binalar geldi. Bağırarak yardım istemeye başladı. Gırtlağı parçalanacak gibi bağırdı ama hiç bir evden bakan olmadı.

Köpek yavaşça kapkaççıya doğru ilerlerken kapkaççı arkasına dönüp koşmaya hazırlandı. Arkasını döndüğünde sokağın başında gölgeler belirmeye başladı. Aynı gölgeler sokağın diğer tarafında da belirmişlerdi. Gölgeler yavaş yavaş yaklaştıklarında kapkaççı bunların da köpek olduğunu gördü. Kaçacak yeri yoktu. Tekrar bağırıp yardım istemeyi denedi. Yakınındaki bir evin penceresine gidip demir korkululara asıldı. Ama hiç kimse dışarı bakmıyordu. Bu arada sokağa giren köpeklerin ardı arkası kesilmiyordu.Köpekler üzerine doğru gelirlerken kapkaççının imdatları feryada dönüştü ve köpeğin ağzından çıkan bir sesle yüzlerce köpek kapkaççıya saldırdı. Kapkaççının çığlıklarını vahşi köpeklerin hırıltıları bastırdı. Bir süre sonra kapkaççının sesi tamamen kesildi.

Köpek eski halindeyken ağzında sandıkla birlikte kulübeye geri döndüğünde yaşlı kadın bulaşık yıkıyordu. Sevecenlikle köpeğe gülümseyerek başını okşadı. Köpeğe yemek artıklarından oluşmuş yemeğini uzattıktan sonra sandığı alıp içeri götürdü.