MEHMET AMCA
İlkbahar ile birlikte güneşin parladığı ve vadiyi yeni yeni ısıtmaya başladığı çok güzel bir gündü. Yemyeşil otların hafif bir esinti ile salındığı yamaçta koyunlar otluyorlardı. Gökyüzünde pamuk gibi beyaz bulutlar yavaşça geçip gidiyorlardı. Çoban Mehmet amca sanki bu tatlı meltemden saklanır gibi kepeneğinin içine sığınmış bir taşın üstünde oturuyordu.
Kepenek küçük bir çadır gibi Mehmet amcanın etrafını sarmış ensesinden başına doğru yükselmiş onu gölgede bırakmıştı. Başında işlemeli el yapımı bere kalın belirgin kahverengi desenleri ile dikkat çekiyordu.
Mehmet amca bir yandan koyunları takip ederken bir yandan da aşağı vadide bulunan köyünü gözetliyordu. Tamamen metalik bir malzemeden yapılmış çenesinin kenarında küçük bir mavi ışık düzensiz bir şekilde yanıp sönüyordu. Henüz organik olan gözleri sanki bir şeylere odaklanmış gibiydi ama aslında boşluğa bakıyordu.
Kaç yıl geçmişti? Yüzelli, yüzaltmış yıl. Vücudu iyice yaşlanmış işlevini yitiren organlarının yerini cihazlar, yapay protezler almıştı. Ama direniyordu. Nereye kadar bilinmez?
Bir iç geçirdi ve tamamen metal protez olan kolu elinde asası olduğu halde kepeneğin içinden çıktı. Asayı önüne dayayıp ayağa kalktı. Kepeneğin altından yine tamamen metal protez bacakları belirdi. Bir an öylece durup etrafına baktı. Köye inmesi gerekiyordu. Koyunları şöyle bir taradı. Daha vakit erken olduğu için onları toplamak istemiyordu. Mehmet amca köyde artık az sayıda kalmış olan organik besin tüketen insanlar için mümkün olduğunca organik beslenen koyunlar yetiştiriyordu.
Az ileride duran çulu kaldırdı. Çulun altında siyah renkli, üst tarafı oval yayvan, alt tarafı düz bir cihaz vardı. Cihazı çalıştırınca cihazın yanlarında katlanmış olarak duran dört ince bacak çıkarak onu kaldırdı. Mehmet amcanın çenesindeki mavi ışık büyük bir hızla yanıp sönmeye başladı. Robotun kaplamasının içinde belli belirsiz bir kırmızı ışık aynı hızda yanıp sönmeye başladı. Daha sonra Mehmet amcanın doğrulması ile birlikte cihaz şaşılacak bir çeviklikle kayalardan sıçrayarak sürüye doğru koşmaya başladı. Tuhaf sesler çıkararak koyunları ürkütüyor, en uçtan başlayarak onları belli bir bölgeye yöneltmek için onları güdüyordu.
Mehmet amca daha sonra biraz daha ileride duran küçük bir mağaraya girdi. İçeride motorsiklet gidonu gibi kolları olan tek oturaklı, tekerleri olmayan bir taşıt vardı. Üzerinden kepeneği çıkardı ve mağaranın içerisindeki diğer malzemelerin yanına bıraktı. Bu şekilde belden aşağısının ve kollarının yapay olduğu görülebiliyordu. Zaten kısa olan boyu ile birlikte üzerinde hiç kas olmayan incecik kolları ve bacakları ile uzaktan bir çocuğa benziyordu.
Mehmet amca taşıtın üzerine oturunca taşıtın oturak kısmında bulunan bağlantı kolları Mehmet amcanın bacak protezinde bulunan yuvalara girerek onu taşıta sabitledi.
Taşıtın üzerine oturduktan sonra taşıt yerden hafifçe havalandı. Hiçbir ses çıkarmayan taşıtın altında bir bölgede görüşü bulanıklaştıran bir şeyler vardı. Sonra taşıtın arkasındaki silindirik bir bölgeden çıkan bir şok dalgasıyla birlikte birden mağaradan çıkış yaptı.
Yerden sadece bir-iki metre yükselen taşıtla çok hızlı bir şekilde köye doğru ilerlemeye başladı. Yamaçtan aşağı hızla süzülürken önüne çıkan kayalardan ve ağaçlardan inanılmaz bir çeviklikle sıyrılıyordu. Etrafındaki herşey akıyordu sanki.
Köye vardığında karşısına çıkan ilk sokakta tombul gövdeli ince uzun koları olan iki-ikibuçuk metre boyunda bir robotla karşılaştı. Robotun ters çevrilmiş bir bardak gibi silindirik kafasının önünde bulunan, büyükçe bir gözün içi karanlık ama merceğin etrafında çok hoş mavi bir ışık vardı.
Mehmet amca yanından geçerken bir an göz göze geldiler. Robot, hızla yanından geçen Mehmet amcanın arkasından bir süre baktıktan sonra yoluna devam etti.
Mehmet amca köy meydanına ilerlerken farklı tipte ve boyutlarda robotlar ve bir kısmı mekanik olan yaşlı insanların olduğu bir çok sokak geçti. İnsanlar ve robotlar hep birlikte bir yöne doğru ilerliyorlardı. Tam bir yokuşu tırmanırken başka bir robotla daha karşılaştı. Ama bu sefer durdu.
Bindiği taşıt yere kondu. Taşıttan inmeden robotla göz göze geldiler. Mehmet amcanın çenesindeki ışık yine hızlanarak yanıp sönmeye başladı. Robotunda aynı bölgede bir mavi ışığı vardı ve o da yanıp sönüyordu. Bir süre bu şekilde sessizce sohbet ettiler. Sonra Mehmet amca düşünceli ve üzgün bir şekilde başını eğdi. Robot kolunu yavaşça kaldırıp elini Mehmet amcanın omzuna koydu. Sonra Mehmet amca başını kaldırıp son bir kez robota baktı. Taşıt tekrar havalandı ve hızlanarak oradan uzaklaştı.
Mehmet amca robotlar ve insanların toplandığı noktaya ulaştı. Burası bir köylünün eviydi. Mehmet amcanın çocukluk arkadaşı, kan kardeşi ve en yakın dostlarından birisi olan, aynı zamanda köyde organik yaşamı seçerek sonuna kadar direnen son insanlardan birisi olan Salih’in evi. Yaşlı Salih dayının evi.
Mehmet amca taşıtından inip eve doğru ilerlerken çoğunluğu robot olan kalabalık ona baktı. Çenelerdeki mavi ışıkların yanıp söndükleri belli oluyordu.
Mehmet amca içeri girdiğinde Salih dayı bir yatakta yatıyordu. Yanında bir yatak daha vardı ve o yatakta da bir robot yatıyordu. Başlarında da onları kontrol eden başka bir robot daha vardı. Salih dayının kafasına takılmış olan bir sürü kablo yanındaki yatakta yatan robota bağlıydı. Ayrıca hem yatan robot hem de Salih dayı ayakta duran robota ayrı bir kablo ile bağlanmıştı. Salih dayının yatağının başında büyük bir monitörde bir takım göstergeler ve sayaçlar çalışıyordu.
Salih dayı Mehmet amcayı görünce zorlukla elini kaldırıp ona uzanmaya çalıştı. Salih dayı Mehmet amcanın aksine daha fazla organik uzuvlara ve organlara sahipti. Kolları ve bacağının bir tanesi hala organikti. Kalbi ve karaciğeri hariç diğer organları organikti. Mehmet amca ile aynı yaşlardaydılar ama organik olmaya devam etmeye direnen diğerleri gibi sonunda ölüm döşeğine yatmıştı.
Mehmet amca ona uzanan eli tuttuğunda derin kırışıklıklarla dolu yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. İyice çökmüş olan göz yuvalarının içinde, karanlık içinde kalmış göz bebeklerinin parıltısı belli oluyordu.
Salih dayı bir nefes alıp yutkundu:
“Ya, görüyor musun Mehmet?..Sıra bana geldi...Ne dersin?.. Tamam mı? Devam mı?”
“Bilmiyorum Salih..”
Mehmet amcadan tuhaf ama gayet temiz genç bir erkek sesi çıkmıştı. Dijital bir ses kaydı gibiydi. Mehmet amca devam etti.
“Biliyorsun ben hiç bir zaman emin olamadım..Ben de başka bir imkan kalmayana kadar bekleyeceğim.”
Sonra Mehmet amca başını kaldırıp Salih dayının yanında yatan robota baktı.
“Gerçekte sen olmasan bile senin hatıralarını taşıyan, beni dostu gibi görmeye devam edecek bir vekil bırakıyorsun.”
Bu sırada Salih dayının başında duran robot hareketlendi. Çünkü yatağın başındaki monitörde kırmızı bir uyarı işareti işlemin tamamlandığını haber veriyordu. Salih dayı başını kaldırıp ayakta duran robota baktı.
Robot yapay genç bir erkek sesi ile:
“Hazır mısın Salih..’Aktarımı Onaylıyorum!’ dediğin anda işlemi bitireceğim.”
Salih dayı Mehmet amcaya baktı:
“Hoşçakal Mehmet.. Belki de devam edeceğim, belli olmaz...Hoşçakal..”
Salih dayı yavaşça robota döndü ve:
“İşlemi onaylıyorum” dedi.
Robot:
“Tamam, şimdi gözlerini kapat...iyi uykular..”
Salih dayı gözlerini kapattı. Sonra göğsünün yavaş yavaş hareketsiz kaldığı görüldü. En sonunda da başı yavaşça yana yattı. Organik olarak ölmüştü artık.
Ayaktaki robot yatakta uzanan robota baktı. Robotun kocaman göz yuvalarındaki mavi ışık yandı önce. Sonra kafası yana dönerek onu izleyen kalabalığa baktı. Yattığı yerden doğruldu, kollarını ve vücudunu süzdü. Sonra da Mehmet amcaya odaklandı. Kafanın yanındaki mavi ışık yanıp sönmeye başladı. Mehmet amca ile konuşuyordu:
“Bak Mehmet gerçekten de yaşamaya devam ediyorum. Seni tanıyorum, hepinizi tanıyorum. Sadece biraz tuhaf hissediyorum. Sanki yerçekimi olmayan bir yerde havada asılı duruyor gibiyim.”
Mehmet amca kan kardeşi Salih’in tüm hatıraları ve kişisel özelliklerinin aktarılmış olduğu robota acıyarak baktı.
“Hayırlı olsun kardeşim..Aramıza hoş geldin yeniden.”
Aktarımı yöneten robot Mehmet amcaya:
“Sen ne zaman bunu yapmayı düşünüyorsun?”
“Söyledim ya..Hiç bir çare kalmayana kadar bekleyeceğim.”
“Bizim ulaşamayacağımız bir yerde ölüp kalırsan tamamen yok olup gidersin biliyorsun değil mi?”
“Bu işlemin benim için bir farkı olmadığını düşündüğümü biliyorsun. Hiç birinizin gerçekten o insanlar olmadığınızı düşündüğümü de biliyorsun..Siz sadece o insanların yaşayan hatıralarısınız. Belki benim yok olmam size biraz hüzün verir o kadar.. Benim için sonuç yine aynı, bir şey fark etmiyor.”
“Pekala o zaman bizim için kendine dikkat et. Sen bizim için önemlisin.”
“Teşekkür ederim..”
Bu yeni nesil cenaze merasiminden sonra Mehmet amca artık koyunlarının başına dönmek üzere taşıtıyla yamacı tırmanmaya başladı. Uzun zamandır yalnız yaşıyordu. Ama yalnızlığı hissetmiyordu. Kan kardeşi Salih’in ölümü unuttuğu bu hissi ona tekrar hatırlatmıştı. Ağlamak istedi ama artık bunu yapacak bir donanıma sahip değildi.